22 Aralık 2007 Cumartesi

sondan önce..

fırın bugünün ilk tepsisini çıkarıyordu sanırım.. fırının camından çıkmış boruyla sokağa yayılan yoğun buhar birkaç saniyede kayboluyor ama peşisıra gelen koku hem iştah kabartıyor hem insanı hafızaları arasındaki bir yere taşıyor... misafirin geleceği bir gün evde yapılan hazırlıkları kek, börek kokularını hatırlıyorum... fırında çalışan bu insanlar kaçta uyanıyor acaba diye düşünürken 2 zeytinli açma ve 2 simit istiyorum.. birer tanesi kendim için diğerleri ona.. bir an, ona neden alıyorum ki diye sorgulasam da, almaktan vazgeçmeyeceğimi biliyorum..
bir paket sigara, bir dergi ve bir gazete.. köşedeki gazeteciden..
cebimin içinde evirip çevirerek oynadığım anahtar değişik, daha doğrusu eski tip ev anahtarlarından.. uzun sapı, bir parmaklık kulbu olan ve tek dişli anahtarlardan.. hani deliğe takıp çevirdiğinde tıkırt diye ses çıkartanlardan.. aynı çocukların oyun oynarken kapı açtıklarında çıkarttıkları ses gibi.. tıkırt tıkırt...
bir arkadaşımla kahvaltı eşliğinde muhabbet edecekmiş gibi rahat davranıyorum, şaşırtıcı tabii.. termostat sistemi gibi birşey aslında psikolojimin uyguladığı.. yüksek seviyelerde merak ve heyecan sonrasında herşey normalmiş ve kontrol altındaymış gibi davranıyor.. odaya girdiğimde sırtını duvara yaslamış oturur vaziyette duruyor.. sıcak nevaleyi ve çayını önüne bırakıyorum.. diğer odadan getirdiğim iskemleye oturuyorum.. "ee anlat bakalım.. hmm, bu arada çekinme ye, iç.. kötü görünüyorsun".. zavallı şaşkın.. paketi açıp hemen birkaç ısırık alıyor.. "seni öldürmemden mesela zehirlememden korkmuyorsun yani..hmm güzel" demem sonrasında yutkunma sesini duyuyorum, ses ne ki lokmaların yemek borusundan kayışını görüyorum neredeyse.. "sen, yani.. gerçekten öldürecek misin beni.." boğazını temizler gibi öksürüyor.. "beni zehirleyeceğini en azından böyle bir ölümü layık görebileceğini düşünmemiştim.. bişi sorabilir miyim, iki gündür neden bekledin o halde.. haa ama doğru beni germek istedin.. bu da bir eziyet tabii.." bu adam manyak mıydı, ne öldürmesi, aklımdan geçmemişti böyle birşey, lafın gelişiydi sadece, ama ciddiye almıştı... demek ki öldürebileceğimi düşünüyordu gerçekten... ama neden.. heyecanla peşisıra konuşmaya devam etti.."faili hepten meçhul olurum hem, nasıl da mükemmel.. ölmüş birinin kimseyi öldüremeyeceği kesinken.. dahiyane..tam sana göre.." bana göre olan ne, bu adam beni delirtmeye mi çalışıyor, yoksa hakikaten kendisi mi deli.. ölmüş biri blabla ne demek.. bu sabah sohbeti hiç de umduğum gibi gitmiyordu, kontrolü ele almalıydım.. gerçi ben sormadan herşeyi anlatacak gibi görünüyordu, belki de devam etmesine izin vermeliydim.. soru sorduğumda alabileceğim cevaplardan daha net ve gerçekti kendiliğinden anlatacakları... benim sorularım onun cevapları saptırmasına sebep olabilirdi... elimi göstermemeliydim, yani aslında elimde hiçbirşey olmadığını... sadece "yiyip içeceklerin zehirli değil merak etme.." dedim soğukkanlı olmaya çalışarak..

11 Aralık 2007 Salı

sondan önce..

..oyunlar oynuyorum etrafımdakilerle ve daha çok insanlarla.. onlar bilmiyorlar ama, kafamda geçen senaryolarda aldıkları rolleri.. bu oyunlar mekandan bağımsızlaşıyor bir süre sonra.. ama yine de geçiciler, ne zaman ki, ben ya da onlardan biri tamamen terkediyor ortak mekanı, rolü de bitiveriyor... tüm hayat böyle..

..sabahın erken saatleri,gecenin geç vakitlerinden daha ürkütücü.. serin ve koyu.. hızlı ve seri adımlarla gece yağmurunun ıslattığı yolu geçiyorum... sokağın sadık köpekleri, kendi bölgeleri içindeler yine, ama onlar bile uyanmamış.. o sırada, siyahlar giymiş asil beyfendi edasıyla yanımdan geçen otomobille, her sabah olduğu gibi, kibarca ve dışarıdan farkedilmesi zor ince bir hareketle selamlaşıyorum...

5 Aralık 2007 Çarşamba

sondan önce..

bu ev, burada bulunuşum, o adam gibi konular üzerine çok fazla düşünmeme fırsat olmamıştı ama yine de bir anda yeni bir ipucu bulmuş gibi sevindim... bana bile yabancı gelmesine rağmen yüzüm,adam bana ismimle hitap etmişti.. şu anda bilmediğim bir dolu şey olsa da,ismimi hatırlıyordum ve kesinlikle o isim benimdi.. iyi de ben yüzümü neden değiştirmek istemiştim, istemiş miydim.. öyle ya da böyle neden yüzüm değişikti.. belki de değiştiğini sandığım yüzüm aslıydı.. düşüncelerimi durdurmalıydım, çünkü nereye gideceğini bilmeyen başı kesik tavuk gibi saçmalamaya başlamışlardı.. hafızamın kayıplığının geçici olmasını ümit ederek sobanın olduğu odaya gittim..

29 Kasım 2007 Perşembe

sondan önce..

şaşkınlığımın ve merakın etkisiyle renkten renge girmiş yüzümle odadan çıkarken, heyecanla çarpan kalbimin sesini duymadığını ümit ediyordum... elimdeki sopayı öylece yere bırakıp banyo olduğunu düşündüğüm yere yöneldim.. musluktan çıkan horultulu bir tıslama sonrası tazyikli bir patlamayla turuncuya bakan su akmaya başladı.. suyun akmasını seyretmem biraz sakinleştirmişti beni.. rengi normale döndüğünde uzun uzun ellerimi yıkadım, birkaç kez yüzüme çarptım.. her çarpışımda yüzümün ısısından suyun buharlaştığını hissediyordum.. suyu kapattım aynaya bakma duygusuyla kafamı kaldırdım.. kendimi görebilmek için aynayı temizlemem gerekti tabii.. saçlarımı enseme doğru toplar gibi tutarak aynaya baktım... ve temizlediğim şeyin ayna olmadığını, karşımda bir başkasının olduğunu düşünerek irkildim.. bu ev masallardan, filmlerden mi çıkmıştı.. ayna aslında ayna değil miydi.. elimi aynaya doğru uzatıp parmağımı camına bastırdım.. saçmalıyordum, ne filmi ne masalı aynaydı işte.. görüntüsü bana ait olmayan bir yüz taşıyordum.. kimdi bu, kimdim ben.. hiç tanıdık gelmiyordu yüzüm.. dahası neden bilmiyordum.. saçlarıma dokundum, üzerimi inceledim, ellerime baktım.. 28 yıldır benim olan kemikli ince parmaklarımdı işte... o an tanıdık, bildik birşey bulmanın sevinciyle ellerimi göğsüme bastırdım, kucaklar gibi.. ve tekrar aynaya baktım, sorar gözlerle, bir cevap bekler gibi.. sustu, bakıştık sadece..


29/11/2007

sondan önce..

paat!!..pata pata... takıdıtıkıdı.. takıdıtakudu...biraz gürültüyle de olsa yanan sobanın sesi, o sırada geçen trene ilk sesi vermişti sanki... koşup camın tozunu sildim hafiften, trene bakabilmek için... trendeyken sabit bir noktaya bakmak ne kadar zorsa ve göz döndürücüyse, dışarıdan treni seyretmek de bir o kadar kafa boşaltıcıymış.. öyle ki, ne kadar sürede geçti o tren bilmiyorum.. o boş hayal aleminden beni odanın içine çeken bir başka ses oldu... mırıltıyla inilti karşımı bir ses.. insan sesi.. cama burnumu dayayıp sokakta biri olup olmadığına bakındım ama bomboştu.. kedi bile yoktu hatta... evin içinden mi geliyordu ses... geldiğimden, pardon burada bulunduğumun farkında olduğumdan beri başka bir odaya geçmemiştim.. sesi merak ediyor ama korkudan gidemiyordum da.. temizlik için getirdiğim paspasın sopasını ortasından sıkıca kavrayıp yavaş adımlarla odadan çıkmaya başladım.. gerçi yavaş çıkma çabam tersi şekilde daha çok ses yapıyordu eski evin zemininde... odanın kapısına geldiğimde aynı hole bakan üç kapı daha olduğunu gördüm... hol denemezdi gerçi bir oda büyüklüğünde ev meydanıydı daha çok.. neyse.. biri mutfak olmalıydı, diğeri banyo.. ve işte sesin geldiği diğer oda...bu durağan halden sıkıldım ve hızlıca diğer odaya elimdeki sopayı savurarak daldım.. filmlerden edindiğim biliçle de hemen bir sağıma bir soluma döndüm aniden.. bunlara gerek olmadığını yerde eli kolu bağlı, ağzı bantlı adamı görünce anladım.. niye anlıyorum ki, belki bu bir tuzaktı..biri arkamdan saldıracaktı belki...veeeeeeeee hop! arkamı döndüm ama kimse yoktu... saçmalıyordum, neden bulunduğuma anlam veremediğim bu evde, kim, neden saldırsındı ki bana.. iyi de bu adam kimdi.. gözlerindeki ifade benden korktuğunu gösteriyordu ki bu da normal değil miydi.. üstün görünen bendim, o ise aciz.. bir bilseydi halbuki ben ondan nasıl tırsıyordum.. aynı küçücük bir böcekten korktuğum gibi.. bana hiçbirşey yapamayacağından emin olduğum ve fakat tırstığım bir böcek karşısında durduğum gibi duruyordum zati... adamın böcekten farkı beni tanıyor gözlerle bakıyor olmasıydı... bu halden yine sıkıldım ve adama doğru ilerleyip ağzındaki bandı açmak istedim.. o sıra adam gözlerini sımsıkı kapatarak iyice büzüştü.. evet beni tanımıyorsa bile daha önce kesinlikle görmüştü..beklemeden bandı açtım.. ve arkaya iki adım kaçtım.. ne yapacaksa.. ne yapabilirdi ki zati, yalvarmaya başladı.. "nolur vurma, canımı acıtma, lütfen tamam.. yalvarırım..." ve ağlamaya başlamadan önce "nolur.. hayatından .iktir olur giderim, beni bi daha görmezsin, sana yaptıklarım için de özür dilerim, çok pişmanım...."demesi ve ismimle hitap etmesiyle donakaldım... bir anda rollerimiz değişti sanki ben aciz, o üstün oldu.. benim bilmediğim ya da hatırlamadığım birşeyler biliyordu...



26/11/2007

sondan önce..

sonunu senden önce okuyacak olmanın dışında bir ayrıcalığım yok, yazdıklarımı bilmek hakkında.. hadi o kadar abartmayalım,ama kurgusu yok.. birkaç satır sonra ne yazacağımı bile bilmeyeceğim çok zaman.. mesela, merdivenin basamaklarını adım attığınca çizdiğini düşün.. yaşam gibi.. ama yaşam gibi yazmak zormuş.. yaşamın içinde önümüzdeki hazır merdivenleri çıkıyoruz çünkü, çok zaman..pejmürde bir evdeydim.. yanından tren yolu ve tabii tren geçen... birbirine bitişbitiş, dar sokakların üzerinde.. öyle dar ki, iki insan yanyana geçebilir mi diye düşünüyorum.. diğerleri arasında sıkışmış da sanki ona yer az kalmış gibi hafiften öne doğru kaykılmış duran eski bir ev,ahşap.. camları dar,sürgülü ve buğulu.. buğu değil aslında, is, pis, yılların yığıntısı.. kimbilir kimler yaşadı burada,ne sesler dolandı odalarda.. içeride 60lık bir ampül yanıyor,benim dikildiğim odada.. ev soğuk olmalı ki nefesimi görebiliyorum.. eski bir şilte-şilte..şilte..şilte- battaniye.. iskemle ve dolap nemden kokuyor.. kokmayan birşey varmış gibi...ben neden buradayım sahi.. bavulum yok ama elimde bir dolu torba, içleri temizlik malzemeleriyle dolu... doğru tabii, ben yapamam böyle pis içinde..demek ki geleceğimi biliyordum..neyse, peki hadi temizledim diyelim, ya böcekler, örümcekler.. ya fare varsa.. ne yapmalı ki.. düşündüğüm şeye bak, burada kalacak mıyım ki dert ediyorum.. evin fotoğrafı içindeki iğreti duruşuma ve hep hayalini kurduğum bir ev olmamasına rağmen, orada olmaktan hem rahatsızım, hem gitmek istemiyorum..garip ama bu döküntü içinde ısıtma tesisatı var, kombi değil-kalorifer de bari-, soba değil... nasıl ateşleniyor acaba, eski gaz sobalarına benzer bir ağzı var... çocukken sobaların konuştuğunu hayal ederdim homur homur, sıralı alevler de dişleriydi sobanın... bir kibrit atsam patlar mı acaba... patlamaması lazım, yoksa yazı biter.. bir iki üç...


19/11/2007